The Hobbit : An Unexpected Journey (Beklenmedik Yolculuk)

The Hobbit : An Unexpected Journey (Beklenmedik Yolculuk)

Oradaydık ve Şimdi Buradayız

Yaşamımda ilk okuduğum fantastik dünya kitaplarından biridir Hobbit.  J.R.R. Tolkien ile tanışmam bu kitapla olmuştur. Çevremde FRP (Fantastic Role Play) oynayan ve oynattığım arkadaşlarımın bir çoğu The Lord Of The Rings (Yüzüklerin Efendisi) serisi ile fantastik roman okumayı sevmişlerdir.

FRP oynamaya başladığım yıllarda (Commodore 64 ve Amiga 500 dönemi) geleceğimi bu kadar etkileyeceğini hissetmiştim. Biz o dönemlerde fantastik dünyayı Andersen’in Masalları, Dede Korkut Hikayeleri, Denizci Sinbad’ın fantastik maceraları, Alaaddin’in Sihirli Lambası ve Yunan Mitolojisi’nden ibaret sanıyorduk. Sonuçta bahsettiğim dönem (1987-1990) arasındaki dönemdi.

Fantastik romanları Türkçe olarak bulmak neredeyse imkansızdı. Ama yine de Tolkien denilen adamdan bahsedildiğini duymuştuk. Yüzüklerin Efendisi kitabının İngilizce orjinalini bir arkadaşımın evinde gördüğümde oldukça heyecanlanmıştım. Bir kaç sayfasını elimde sözlük ile okumuş ve sonra hakkını veremeyeceğimi düşünüp Türkçe’ye çevrilmesini bekleyeceğimi söylemiştim. Bunun asıl sebebi ise The Hobbit diye bu hikayenin bir başlangıç kitabı olduğunu öğrenmem ve asıl onu okumadan bu dünyaya adım atmak istemememdi.

The Hobbit Türkçe’ye çevrilene kadar yıllarca başka dünyaların (Unutulmuş Diyarlar – Forgotten Realms) oyunlarını oynadım ve oynattım. Türkiye’de FRP oynayan bir avuç insan ve birkaç tane DM’den (Dungeon Master) biri olmam bu konuda beni neredeyse fantastik dünyalar ve bu dünyalarda düşünülmüş ırklar konusunda bir uzman haline dönüştürdüğünde ise bu seriye oldukça geç kalmış olabileceğimden korkuyordum. Çünkü bu dönemde pek kimsenin bilmediği ama fantastik romanları sevenler arasında efsane olmuş bir Dragonlance (Ejderha Mızrağı) serisi vardı.

The Hobbit’i ilk okuduğumda hakikaten Tolkien’in çocuklarına okumak için yazdığı bir masal olduğu her halinden belliydi. Bizim artık okuduğumuz ve oynattığımız romanlar daha çok entrikalar, politika, aşk, iyi ve kötünün aslında siyah ve beyaz net renkler olmadığını anlatmıştı. Karşımda ise arasında dik bir çizgi bulunan bir iyi-kötü dengesi vardı. Neyse ki Yüzüklerin Efendisi serisinde artık hikayenin çocuk masalından biraz daha uzaklaşmış olduğunu görerek sevinmiştim.

Yüzüklerin Efendisi filmleri hakkında pek konuşmak istemiyorum açıkçası. Tom Bombadil’in olmadığı, bir çok hikayenin es geçildiği bir film serisine gerçek FRP severler oldukça burun kıvırmışlardır herhalde. Yine de teknoloji kullanımı ve yönetmenin başarısı ile yüzmilyonlarca insanın bu seriye gösterdiği ilgi içimde gizli saklı bir gurur oluşturdu. Peter Jackson’ın The Hobbit’i çekeceğinden emindim ve nihayet karşı karşıya geldik bu gece.

Bu arada söylemeden geçemeyeceğim bir konu var. Ejderha Mızrağı (Dragonlance) serisi eğer bir gün çekilebilirse Yüzüklerin Efendisi’nin tüm rekorlarını kıracağına adım gibi eminim.

Konuyu fazla dağıtmadan eşimle bugün izlediğim The Hobbit : An Unexpected Journey (Beklenmedik Yolculuk) filmine gelelim.

Uzun bir zamandır eşimi bu filme getirmeye ikna etmeye çalışıyordum. Eşim ise DVD’sini alırız vb.. gibi bahaneler ile sinemada izlemek istemiyordu. (Fantastik hikayeleri pek sevmez de) Ama film sırasında yüzündeki gülümsemeleri gördüğümde filmden çıktığımızda “Aşkım, iyi ki gelmişiz!” diyeceğini de anlamıştım.

Büyük bir alışveriş merkezinde 3D olarak izlemek şansına eriştik The Hobbit’i. Açıkcası Peter Jackson’ın daha çok bir çocuk masalı gibi olan bu hikayeyi beyaz perdeye nasıl aktarmış olabileceği konusunda oldukça şüphelerim vardı. Üstelik ikileme veya üçleme yapacağı neredeyse kesin olan bu seride neyi nasıl anlatabilir çok merak ediyordum. Bu ilk film ile neredeyse tüm şüphelerimi kırmış oldu.

Öncelikle 3D’yi film boyunca oldukça akıllı bir şekilde kullanmış Peter Jackson. Yüzüklerin Efendisi serisindeki görsellik ve teknolojiyi daha da geliştirmiş. Sanatsal olarak niteleyebileceğim renklendirme ve doğal mekan seçimleri çok başarılıydı. CGI’ı sonuna kadar kullandığı Troll’ler, Ork Lideri ve Goblin Kralı’nı gördüğümde ise keyiften koltuğuma iyice gömülmüş durumdaydım.

Goblin King (Gobrin Kralı)

Filme başladığımızda öncelikle Yüzüklerin Efendisi serisindeki yaşlı Bilbo Baggins (Ian Holm) ve Frodo Baggins’i (Elijah Wood) görüyoruz. Bilbo bu ilk macerasını kaleme almaya başlıyor ve Frodo’da her zamanki merakı ile Bilbo’nun sandıklarını karıştırıyorken.

Sonrasında hikayenin başına yani Bilbo’nun kapısına güzel bir sabahta Gandalf’in (Ian McKellen) dayandığı güne gidiyoruz. “Günaydın ve iyi günler” der Bilbo Gandalf’e. “Ne demek istiyorsun, iyi bir gün geçirmemi mi diliyorsun yoksa günün iyi bir gün olduğunu mu söylüyorsun?” diye yanıt verir Gandalf Bilbo’nun aklını karıştırarak. Bilbo kibarlığını bozmadan her ikisini de söylediğini ifade eder. Ama Gandalf’in dikkatini çekmiştir bir kere. Bir süre sonra konuşma macera konusuna gelir ve maceralardan hoşlanmayan her Hobbit gibi Bilbo da bu konuda huzursuzlanır. Büyücü’yü başından savmak için tekrar iyi günler diler ve ertesi sabah kendisini çaya davet ederek kapısını büyücünün yüzüne kapatır. Bu arada Gandalf Bilbo’nun kapısına bir Rün çizer ve gözden kaybolur. Bilbo rahatlar ve tatlı bir uykuya dalar. Ta ki gecenin bir yarısı kapısı büyük bir gümbürtü ile çalınana dek.

Gandalf

Evi sırayla bir sürü cüce işgal eder. Fili, Kili, Oin, Gloin, Dwalin, Balin, Bifur, Bofur, Bombur, Dori, Nori, Ori ve Thorin Meşekalkan (Richard Armitage). Onların neşesi, kabalıkları, bitmek bilmez açlıkları ve içkiye olan merakları yüzünden Bilbo dehşet içerisinde kalır. Burada biraz duralım.

Herkes Yüzüklerin Efendisi’ndeki Gimli gibi cüceler olduğunu sanmıştır. Ama cüceler çok çeşitli karakterlere sahip bir ırktır. Filmdeki bu bölümde kaba saba halleri dışında ayrıca bazı konularda ne kadar yetenekli ve kibar olduklarını da görüyoruz. Hele ateşin başında Thorin Meşekalkan ile söyledikleri bir şarkı var ki tüyleri diken diken etmeye yeterli.

Cüceler ırkı hakkında sayfalar dolusu bilgi verebilirim ama bir FRP sever olarak takılmadığım noktalar da yok değil tabi. Öncelikle bir cüce erkek olsun veya dişi olsun ayrıca kaç yaşında olursa olsun (bebekler dışında) mutlaka sakallıdır. Bu filmde Kili (Aidan Turner) sakalsız bir yakışıklı konumunda. Ayrıca cüceler çekiç, topuz gibi ezici özelliğe sahip gibi silahlar ile balta türü kesici silahları kullanmayı severler. Kili ise Elf’lerin yanında yetişmiş gibi ok atan genç bir cüce. Yani hem sakalsız olması hem de ok atması beni oldukça rahatsız etti açıkçası.

Kili

Hikayenin ilerleyen kısımlarında eski dostları kısa süre olsa da görmek beni mutlu etti. Rivendell’deki elflerin lideri Elrond (Hugo Weaving) ile güzeller güzeli Galadriel (Cate Blanchett). Ayrıca Yüzüklerin Efendisi filminde kötü tarafta yer almayı seçen Saruman (Christopher Lee) az gözükmelerine rağmen serinin fanlarını oldukça mutlu edeceklerdir. Tabii gönüller Liv Tyler’ı da görmek isterdi ama kendisi ortalarda gözükmedi. Orlando Bloom hayranları da sanırım Legolas’ı arayacaklardır filmde.

Galadriel

Bilbo’nun efsanevi yüzüğü bulması ve Gollum (Andy Serkis) ile karşı karşıya bilmece oyunu oynaması da gayet güzel aktarılmış. Serinin fanatiklerinin hep tartıştığı Bilbo yüzüğü çaldı mı yüzük mü ona geldi konusu da gayet başarılı aktarılmış. Ama bana göre tartışmalar daha uzun zaman devam edecek gibi gözüküyor.

“Gerçek cesaret birinin canını almak değil onun yaşamasına izin vermektir” diyen Gandalf’ın ne demek istediğini, yüzüğü kaybettiği için çaresizce yıkılmış şekilde ağlayan Gollum’un yaşamını bağışlayan Bilbo’nun çelişkisini mükemmel şekilde aktarmış Peter Jackson.

Gollum

Sonuç olarak The Hobbit beklentileri aratmayacak aksiyon sahneleri ile , ilk seriden hatırlayacağımız ovalarda, dağ sırtlarında ve dağ içerisindeki koşuşturmalarıyla macera severleri ve serinin fanlarını tatmin edecektir diye düşünüyorum.

Oyunculuklara geldiğimizde ise genç Bilbo’yu canlandıran Martin Freeman bu rola çok iyi oturmuş. Ian McKellen (Gandalf) her zamanki gibi mükemmel. Bu serinin Aragorn’u olan Richard Armitage (Thorin Meşekalkan) ise içindeki acıları dışa vuran duygu dolu karakteriyle beklentilerimin üzerinde.

Thorin Meşekalkan (Oakshield)

Hevesle önümüzdeki seneyi bekliyorum maceranın devamı için. Bakalım yönetmenimiz bu filmde kıyısından köşesinden birazcık havasını verdiği Smaug’u (Ejderha) ikinci filmde nasıl gösterecek bizlere?

Todo Gamgee – Took of Bywater (Yazarın Hobbit İsim Üretici ile oluşturulmuş ismi)

The Hobbit - Rivendell

Nihalce’nin Notu : Wauwww, Nihal‘e ne olmuş? Ne yazılar yazarmış? Diyorsanız, yanılıyorsunuz. Bu yazıyı Eşim Nihalce için yazdı. Ben çok beğendim. Umarım sizler de beğenirsiniz. Zorla gittiğim filmden çok büyük hayranlık ve keyif alarak ayrıldım. Anladım ki hiçbir zaman hiçbir şey için önyargılı olmamak lazımmış. Bırakın artık kavuşamayan aşkları, vurdulu kırdılı filmleri, salak saçma komedi filmlerini. Hepsi birbirine benzeyen filmlerin aksine hayal gücünüzü zorlayın ve The Hobbit‘i izleyin.

1 Yorum Var

  • Mithat

    26 Eylül 2016 at 14:59
    Yüzüklerin Efendisi'nden sonra izlediğim en iyi seridir Hobbit serisi.

Bir Cevap Yazın

© 2010 - 2018 Nihalce. Tüm Hakları Saklıdır.
Lestat
Önceki yazıyı okuyun:
Yılbaşı İçin Yaş Pasta Tarifi
Yılbaşı İçin Yaş Pasta Tarifi

Yaş Pasta yılbaşına özel değil, normal, her zaman yaptığımdan. Yılbaşı için yapıldı o kadar :) Bu sene Sevcan Ablam'lardayız. Pasta...

Kapat