“Öpmeye doyamadığım dudağının köşesinde sakla beni… Kendime iyi bak…”
“Sevgilim,
Nasıl isterdim bilemezsin şu an yanında olup her şeyi sana anlatmayı ve defalarca özür dilemeyi.
Ne kadar oldu ben gideli bilmiyorum. Kim bilir ne kadar bensiz bıraktım seni. Sensiz kalmanın yarısı kadar zorsa bensizlik; beni ömür boyu af etmesen yeridir. Ama yine de hep diledim affetmeni. Anlatabilmemin bir yolu olsaydı, inan denerdim, cevapsız bırakmazdım, ama bir yol bulamadım buna. Tek bildiğim yanında kalsaydım daha kolay olmayacaktı. Kıyamadım sadece kıyamadım.
Bana sordun ya: ‘Gitmeye cesaretin var mı?’ diye; kalmaya cesaretim olsaydı bir an olsun ayırmazdım yanağımı göğsünden. Göğsün; cennetin provasıydı işte. Ben kızamıyorum sen de kızma hayata, kapatma kapılarını. Biliyorum sevmek kolay herkes için; ama hiç yaralanmamış gibi sevmek ne kadar zor aslında. Sadece bunu istiyorum senden.
Ne kıyas, ne kin, ne beklenti olsun hayatında, ilk defa aşık oluyormuş gibi sev. Nasıl seveceğini zaten ben öğretemem sana, en iyi yaptığın şey bu çünkü. Bari sözümü tutabilseydim, hani kırk beşimde alacaktım ya seni. Veda etmek için yazmıyorum bunları veda edecek cesaretim olsaydı bunu karşında yapardım. Aklının köşesinde olmak değil niyetim, Sadece gülümse arada, benim köşem orada gizli çünkü, öpmeye doyamadığım dudağının köşesinde sakla beni…”
diyor Begüm Emre’ye yazdığı mektupta. Flashbacklerle dolu filmi çok beğendim. Tam Türk Filmi. “Böyle şeyler Türk Filmlerinde olur” dediğimiz bir konuya sahip. İzlenmesini tavsiye ederim.
”Ayrılık gidenin cesareti kalanın ise sabrı ile ölçülür”
Fatih
26 Eylül 2015 at 06:00